• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu, öğrencilerin karne alarak yaz tatiline girmesi nedeniyle 2007-2008 eğitim-öğretim yılının bir değerlendirmesini yaptı.

‘KOSKOCA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI
STRES VE ENDİŞE İÇİNDE GEÇTİ’



08 Haziran 2018

Eğitim-Sen Çorum Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Mustafa Gül, koca bir eğitim öğretim yılının belirsizlik, stres ve endişe içinde geçtiğini belirtti.

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu, öğrencilerin karne alarak yaz tatiline girmesi nedeniyle 2007-2008 eğitim-öğretim yılının bir değerlendirmesini yaptı.

Şube Başkanı Mustafa Gül, düzenlediği basın toplantısında; "Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça göstermektedir. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan uzaklaştırmıştır" dedi.

Gül, 2017-2018 Eğitim Öğretim Yılı Değerlendirme Raporu hakkında şu bilgileri paylaştı:

"2017-2018 Eğitim Öğretim Yılı bugün sona eriyor. Türkiye’ de 18 milyona yakın, ilimizde 94 bin 238 öğrenci yaz tatiline giriyor. Eğitim tarihine kara bir yıl olarak geçecek bir eğitim öğretim yılını daha geride bırakıyoruz. Önceki yıllarda olduğu gibi öğrenciler, Milli Eğitim Bakanlığının eğitim sistemindeki aceleci, plansız, ideolojik bakış açısıyla yaptığı düzenlemelerle büyük bir gelecek kaygısı ve belirsizlik içinde aslında tatile değil kendilerini bekleyecek kaos dolu zor bir sürece giriyorlar. Defalarca değişen sınav sistemleri, sınav tarihlerinde yapılan değişiklikler, tercih kılavuzunun ve seçim sonuçlarının açıklanmasının seçim sonuna ertelenmesi, okullarımızın nitelikli-niteliksiz diye ayrılması gibi hafızalarımızdan silinmeyecek olumsuzluklarla dolu bir yıl yaşadık. Koca bir eğitim yılı belirsizlik, stres ve endişe içinde nefes almaya çalışarak geçti.

MERDİVEN ALTI OKULLAR YAYGINLAŞIYOR

Anaokulundan yükseköğretime kadar sorunlar sarmalı tüm çocuklarımızı, geleceğimizi, umudumuzu kıskaca almış durumda.

Okul öncesi eğitimde yaşanan sorunlar hala çözülebilmiş değil. İlimizde okul öncesi eğitim kurumu ihtiyacı (anaokulu) yeni okul projeleri olduğu açıklanmasına rağmen giderilebilmiş değil. Bu gereksinim devlet tarafından karşılanamadığı ve hala okul öncesi eğitimin ücretli olması nedeniyle özellikle muhafazakâr yoksul ailelerin yaşadığı mahallelerde Milli Eğitim denetimi kapsamında olmayan, cemaat ve dini vakıflarca 'merdiven altı okul' diyebileceğimiz sübyan okulları faaliyetlerini sürdürmektedir. Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı olan bu yapılaşmaların maalesef üzerine gidilmemekte, adeta göz yumulmaktadır. Bunun çözümü aslında çok kolaydır. Bölgelere yeterli sayıda bağımsız anaokulu yapılarak, ücretsiz eğitim verilmesidir. Bir diğer sorun ise yine aynı bölgelerde faaliyet gösteren Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul öncesi kurumlarda adeta bir Kuran Kursu gibi henüz somut düşünme çağında bulunan 3-5 yaşındaki çocuklara yönelik dinsel eğitim uygulamalarıdır. Hatta proje çalışmaları adı altında okul öncesi eğitim kurumlarında 3-5 yaş grubu çocuklarımıza çağdaş ve bilimsel temellerde verilmesi gereken eğitim yerine dinsel ağırlıklı eğitimler verilmesinin yolu açılmaktadır.

Benzer sıkıntılar muhafazakâr yoksul ailelerin yaşadığı bölgelerde bulunan ilkokullarda Diyanet İşleri Başkanlığı ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü işbirliği ile okullarda açılan kurslarla yaşanmaktadır. Bu durum ‘zengine han hamam, yoksula din iman’ uygulamasıdır. Pedagojik eğitimi olmayan din görevlileri anaokulu ve ilkokullarda görevlendirilmektedir.

TAM GÜN EĞİTİME GEÇİŞTE OKUL
BİNA VE DERSLİK SIKINTISI
DEVAM ETMEKTEDİR!

Şehir merkezinde henüz tüm ilkokullar tam gün eğitime geçememiştir. Tam gün eğitime geçenlerde ise (Örneğin Fatih Sultan Mehmet İlkokulu) derslik yetersizliği nedeniyle 1.sınıfların mevcudu 40 öğrenciyi aşmıştır. Geleceği planlamadan yeterli bina, donanım ve eğitim ortamları yaratılmadan girişilen tam gün eğitime geçiş süreci var olan sorunların yumaklar halinde büyümesine neden olmuştur. Tam gün eğitime geçilmesi ve dersliklerin mevcudunun eğitim öğretimin verimli olabilmesi için evrensel sayıda yani 25 öğrenci olması acilen sağlanmalı, eğitime gerekli bütçeler ayrılarak yeni okul binaları yapılmalıdır. İlkokullarda 4+4+4 uygulaması ile laboratuar, spor salonu, resim atölyesi, müzik sınıfı ve kütüphane gibi sanatsal, kültürel, sportif alanlar kapatılmış, dersliğe çevrilmiştir. Her ilkokulda bu alanlar yeniden faaliyete geçirilerek oyun ve fiziki etkinlikler, müzik, görsel sanatlar gibi derslere branş öğretmenlerinin girmesi için yasal düzenleme Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.

OKUL TÜRLERİ VELİ ÖĞRENCİ
TERCİHİ VE GEREKSİNİMLERE
GÖRE BELİRLENMELİDİR

Ortaokullarda ve liselerde okullaşma 4+4+4 dönüşümünde veli ve öğrenci tercihi, ülke gerçekleri göz önüne alınmadan siyasal beklentiler doğrultusunda yapıldığı için sıkıntılar hala sürmektedir. Örneğin Çorum’ un on binlerce nüfusunun yaşadığı Buharaevler Mahallesinde 1 ortaokul bulunurken (2300 civarında öğrencisi var. 30 derslik, her biri 36 metrekare olan sınıflarda 35 civarında öğrenci bulunuyor.) ve ikili öğretim yapılırken, İmam Hatip Ortaokuluna dönüştürülen birçok okulda yeterli öğrenci bulunmamakta sınıf mevcutları 18-20, okul mevcutları ise 150 gibi rakamlarla ifade edilmektedir. Aynı sıkıntı 23 Nisan Ortaokulunda da yaşanmaktadır. İkili öğretim yapılmakta sınıf mevcutları 40 öğrencinin üzerindedir. Bahçelievler Salim Akaydın Ortaokulu’ da henüz tam gün eğitime geçememiş, öğretim yılı başında yıkılan eski binanın temelinin atılmasına daha yeni başlanmıştır. Karşıyaka Ortaokulu, Eti Lisesi gibi dayanıklılıklarında sorun olan okullarla ilgili ne tür gelişmeler var bilinmemektedir.

ORTAÖĞRETİME YERLEŞTİRMEDE ÖĞRENCİLERİMİZİN HAYELLERİ, GELECEKLERİ ‘ÇEMBERLERE’ SIKIŞTIRILMAK İSTENMEKTEDİR!

Eğitim öğretim yılı henüz başlamışken TEOG uygulamasından çark edilerek, adeta yangından mal kaçırırcasına, hiçbir hazırlık yapılmadan, alt yapısı hazırlanmadan hem merkezi sınavla hem de adrese dayalı çember sistemiyle yerleştirmeyi esas alan okulları ‘’nitelikli’’, ‘’niteliksiz’’ diye ayıran bir dili kullanarak büyük bir kaosa ve belirsizliğe adım atılmıştır. Diğer illerde olduğu gibi ilimizde de nitelikli okullar belirlenirken hangi kriterlerin göz önünde bulundurulduğu bu okulların türü incelendiğinde ortaya çıkmıştır. Kamuoyu bu konuda net bir bilgiye ulaşamamış, veli ve öğrencilerdeki kafa karışıklıkları bertaraf edilememiştir. Ortaöğretime yerleştirme sisteminde elbette sorunlar vardı. Ancak yerine getirilen yeni sistem çocukları yüzde 10’a girebilmek için daha fazla sınav kaygısına ve stresine sokmuştur. İlimizde seçilen sınavda yüzde 10’a giren çocukların merkezi olarak yerleştirileceği ‘’nitelikli okul’’lar ve kontenjanları açıklandığında bu düzenlemeyi yapan MEB’ in asıl amacı ortaya çıkmaktadır. MEB 4+4+4 düzenlemesiyle yeterince yıldızını parlatamadığı İmam Hatip Liseleri ve özel okulları öğrencileri proje okulu, çember sistemi, Merkezi sınav, okul kaygısı gibi yöntemleri kullanarak mecbur bırakma yolunu denemektedir. Yüzde 10 dışında kalan yüzde 90 öğrencinin adrese dayalı yerleşeceği niteliksiz okullara yerleşimde uygulanacak çember sisteminde öğrenci ve velilerimizin tercih hakkını kısıtlayarak istemedikleri okul türlerine İmam Hatip ve Meslek Liselerine gitme dayatmasıyla karşı karşıya bırakacaktır.İl genelinde sekiz bine yakın ortaokul 8. Sınıf öğrencisi bulunmaktadır. Bu öğrencilerin sadece %10’u bakanlık tarafından “nitelikli” okul olarak tanımlanan okullara girecektir. Ancak ilin en başarılı yüzde onluk dilime girecek öğrencilerden merkezde ayrılan kontenjan 420, bu kontenjan içerisinde ise fen lisesine 90, sosyal bilimler lisesine 90 olmak üzere 180 öğrencidir. Geriye kalan 240 kontenjan ise meslek liselerinin teknik lise bölümleri ile imam hatip liseleri ve proje okulu olarak belirlenen yine bir imam hatip lisesidir. Görünen odur ki, ildeki sekiz bine yakın öğrenciden sadece yüzde 2 gibi bir oran ancak istediği okula yerleşebilecektir. Ya geriye kalan öğrencilerin tercih şansı ne olacaktır? Sınavla yerleşecek %10’un dışında geriye kalan öğrencilerin adrese dayalı yerleştirileceği ve tüm öğrencilerin istediği okula yerleşebileceği açıklanmıştır. Ancak bu açıklama gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü, bir çok Anadolu lisesinin 2017 yılındaki kontenjanları 2018 yılında düşürülmüştür.
Peki bu ne anlama gelir?
Bu şu demektir:
Öğrenciler istekleri dışında meslek liseleri, imam hatip liseleri ya da özel okullara gitmek zorunda kalacaklardır. Adrese dayalı yerleştirmede ortaokul ve lise eşleştirmesi yapılmasından bahsedilmektedir.
Örneğin Bahçelievler Mahallesinde 5 tane ortaokul bulunmakta, bununla birlikte sadece 1 tane Anadolu lisesi ve 1 tane kız meslek lisesi bulunmaktadır. Bahçelievler mahallesindeki ortaokulların 8. Sınıfına giden öğrencilerin toplamı yaklaşık olarak 600 civarındadır. Bahçelievler Anadolu Lisesinin 2017 yılında 136 olan kontenjanı 90 a düşürülmüştür. Acaba Bahçelievler Anadolu lisesine yerleşemeyen öğrenci hangi liseyi tercih etmek zorunda olacaktır.
Bununla birlikte sınavda ilk % 10'luk dilime girip istediği okula gidemeyen başarılı öğrencilerin yaşadığı kaos var ki, bu tablo özel okullara rant alanı oluşturmuştur, daha şimdiden bir çok özel okul başarılı öğrencileri burslu vb. teşviklerle kayıt etmeye başlamışlardır.

2 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirilen liseye geçiş sınavında, sınavdan öğrencilerin büyük bir kısmının ağlayarak çıktığı, adeta öğrencilerin başarısız kılındığı bir sınav algısı yürütüldüğü tüm ülkede olduğu gibi ilimizdeki öğrencilerin ve anne babaların isyan ettiği bir tablo yaşanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı 22 Haziran da açıklayacağını duyurduğu sınav sonuçlarını sınavın uygulanmasından hemen sonra hiçbir gerekçe göstermeden 26 Haziran tarihinde açıklayacağını duyurarak öğrenci ve velilerin beklentilerini bir kez daha yıkmıştır. Siyasi kaygılar ve seçim beklentisi nedeniyle öğrencilerin eğitim hayatı, gelecekleri, hayalleri felç edilmiştir.

Öğrenci ve anne babaların kafasında olan soruların acilen cevaplandırılması gerekmektedir. Hiç kimsenin ve hiçbir siyasi iktidarın ülkenin geleceği olan bu gencecik beyinleri siyasi kaygılarla çürütmeye hakkı yoktur.

Eğitim Öğretim yılı boyunca eğitim çalışanlarının sorunlarının çözümü yönünde maalesef olumlu gelişmeler göremedik. Öğretmenlere yönelik getirilmek istenen performans değerlendirmesi ve sınav uygulaması eğitim emekçilerinin tepkisi ve seçim nedeniyle rafa kaldırıldı. Uygulamaya çalışılan düzenleme ne eğitim emekçilerinin ne de eğitimdeki sorunlara çözüm getirmeyecek aksine derinleştirecektir. Öğretmenlerin değersizleştirilmesi, itibarsızlaştırılması, zaman zaman şiddete, baskıya, ayrımcılığa uğraması maalesef önlenememiştir.
Görevde yükselme ve ödüllendirmede liyakat değil itaat ve yandaşlığa olanak sağlayan mülakat uygulamasına devam etmiştir.

YARGI BİR KEZ DAHA ‘SENDİKAL EYLEMLER SUÇ DEĞİLDİR’ DEMİŞTİR

İlimizde üyelerimizin sendikal eylemleri bir suç gibi değerlendirilmiş ve onlarca üyemize kınama, aylıktan kesme gibi disiplin cezalarının yanı sıra, görev yeri değişikliği(sürgün) cezaları verilerek öğrencilerinden, okullarından koparılmışlardır.
Gerek Çorum Valiliği, gerek Milli Eğitim Müdürlüğü ile defalarca görüşmemize, velilerimizin itirazlarına rağmen teftiş kurulunun aldığı bu kararlar uygulanmıştır.
Sendikal eylemlerden dolayı ceza verilemeyeceğini ısrarla vurguladık. Uygulamayı yargıya taşıdık. Yargı verilen tüm cezaları ve sürgünleri iptal ederek ‘’29 Aralık grevi sendikal bir eylemdir!’’ demiştir.

KAMUSAL, BİLİMSEL, LAİK, DEMOKRATİK VE ANADİLİNDE EĞİTİM HAKKI MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR!

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça göstermektedir. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan uzaklaştırmıştır.
Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb.) sürmesi gibi uygulamalar, okulların fiilen kışla düzeniyle yönetilmesini beraberinde getirmiştir. 2017-2018 eğitim öğretim yılında eğitimde yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir derdinin olmadığını göstermektedir.
Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı gibi sınavdan sınava koştuğu, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin sağlıklı nesiller yetiştirmesi mümkün değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir. Bunun için öncelikle hiçbir öğrencinin not ya da sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün temel alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza sürdüreceğimiz bilinmelidir.

EĞİTİM SEN OLARAK TALEPLERİMİZ;

- Toplumun bütün bireylerinin kamusal, laik, bilimsel, anadilinde, eşit, ücretsiz ve cins ayrımcı olmayan bir şekilde eğitim hakkından yararlanması sağlanmalıdır.

-Cinsiyetçi, gerici ve piyasacı öğretim programlarına son verilerek, tüm öğrenciler için çağdaş ve bilimsel öğretim programları uygulanmalı, toplumsal cinsiyet eğitimi zorunlu olmalıdır.

-4+4+4 kesintili temel ve zorunlu eğitim uygulaması sonucunda, eğitimine ara vermek durumunda kalan, çocuk işçi veya çocuk yaşta evli olma ikilemine sıkıştırılan tüm çocukların yeniden eğitim sistemi içine çekilmesi sağlanmalıdır.

-16 yılda 6 Milli Eğitim Bakanı ve 5 defa sistem değiştirerek, öğrencileri mağdur eden bir yaklaşımın oluşturduğu hasarı onarmak için acil ve somut adımlar atılmasını talep ediyoruz.

-Okulların nitelikli-niteliksiz olarak ayrılmadığı, tüm öğrencilerin eğitim hakkından eşit yararlandığı bir eğitim sistemi talep ediyoruz.

-Öğretmen ve öğrencilerin kullandığı ders araçlarının içeriği bilim dışı hurafelerden ve dogmalardan arındırılmalıdır.

-Okulları ticarethane, öğrencileri müşteri haline getiren piyasa merkezli eğitim politikaları derhal terk edilmelidir.

-Kamu kaynaklarının özel okullara teşvik adı altında aktarılmasına son verilmeli, tüm okullara bütçe ve ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.

-MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, her türlü dini vakıf ve derneklerle yapılan işbirlikleri sona erdirilmeli, okullarımız bilimin, özgürlüklerin ve eleştirel düşüncenin mekanları haline getirilmelidir.

-Okullar, öğretmenler ve öğrenciler kimsenin projesi olmamalı, proje okullarından öğretmenler sürgün edilmemeli ve bu okullarda siyasal kadrolaşmaya son verilmelidir.

-OHAL KHK’leri ile haksız ve hukuksuz şekilde kamu görevinden ihraç edilen eğitim ve bilim emekçileri görevlerine iade edilmelidir.

-Her tür baskıcı ve antidemokratik uygulamanın gerekçesi haline getirilen OHAL uygulaması derhal kaldırılmalıdır.

-Eğitimde ve toplumsal yaşamda ciddi bir sorun olan çocuk istismarına karşı etkin ve sonuç alıcı adımlar atılmalıdır.

-Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, tüm öğretmenlerin kadrolu istihdamı esas olmalı, ataması yapılmayan öğretmenlerin atama sorunları derhal çözülmelidir.

-Kamu emekçilerinin uzunca bir süredir beklediği 3600 ek gösterge sadece seçim vaadi olarak kalmamalı, mümkün olan en kısa sürede herkesi kapsayacak şekilde hayata geçirilmelidir.

-Çalışma yaşamında sürekli ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya olan kadın eğitim emekçileri açısından başta görevde yükselme ve unvan değişiklikleri olmak üzere, çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılığa, mobbing ve şiddete son verilmelidir.

-Eğitim kurumlarında tüm ebeveynlerin en temel hakkı olan “kreş hakkı” için gerekli adımlar atılmalıdır.

-Genelde tüm kamuda uygulanması planlanan, özelde de öğretmenlere yönelik olarak hayata geçirilmek istenen zorunlu performans taslağı derhal geri çekilmeli, öğretmenlerin statüsünün geliştirilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.

-Eğitimin her kademesinde eğitim yöneticisi, ilk ataması yapılan veya proje okuluna öğretmen belirlenirken liyakat yerine mülakatın bir yöntem olarak kullanılmaması; yöneticilerin, öğretmenlerin ve tüm personelin liyakat ilkesi temel alınarak, bilimsel ve adil ölçülere göre atanması sağlanmalıdır. Bütçeden eğitime ayrılan pay başlangıç olarak en az iki kat arttırılmalı, kamu okullarının tüm gereksinimleri velilerden toplanan paralarla değil, genel bütçeden karşılanmalıdır.

-Kapatılan köy okullarının yeniden açılması ve tüm köy çocuklarının okula erişimi sağlanmalıdır.

-Hepimizi derinden etkileyen yeni Aladağ vakaları yaşanmaması için tüm öğrencilerimizin kamusal eğitim ve barınma hakkından ayrımsız yararlanması sağlanmalıdır.

-Ebeveyn izinleri artırılmalı, doğum izninde bir yıl dönüşümsüz, ücretli ebeveyn izni uygulaması hayata geçirilmelidir.

-Evinden, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan mülteci ve göçmen çocukların eğitime erişimleri sağlanmalıdır.

-Okulların ve üniversitelerin özgürce bilim üretilen, özgürlük alanlarına dönüşmesi için gerekli adımlar atılmalıdır." /BSGMEDYA




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

BİR KİTAP