• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 82. yıldönümünde bir kez daha saygı ve şükranla anıyoruz

'Mavi Gözlü Dev' 
ATA'YA MEKTUP!




Nihat KARALAR
801 NOTLARI



GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK
Türk,öğün, çalış, güven! demiş a,
Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
Çalışıyor paralıya,
Güvenen varsa, parasına güveniyor,
Üst yanı, öğün babam öğün!
Dövün babam dövün!
(Can Yücel)



EY MAVİ GÖZLÜ DEV !

Siz bizi bırakın da.. 
Kabrinizde rahat mısınız, onu söyleyin?

EY MAVİ GÖZLÜ DEV!
Bugün 10 Kasım 2020..
Siz aramızdan ayrılalı 82 yıl oldu..
Yani sizsiz geçen koskoca 82 yıl..
Yani 3 çeyrek asrı geçti.. 
Yine bugün de saat 9’u 5 geçe bayraklar yarıya indirilecek, alanlarda caddelerde, okullarda ve fabrikalarda sirenler çalacak ve aziz hatıranız önünde 2 dakikalık saygı duruşunda bulunacağız..
Anlayacağınız sizi bir kez daha minnet ve şükranla anacağız..
Hepsi o kadar!


***
Biliyorum, kabrinizde bile kurduğunuz Türkiye Cumhuriyetini düşünüyorsunuzdur..
Merak etme ATAM, kurduğunuz Cumhuriyet 97 yaşına girdi ve (ŞİMDİLİK) dimdik ayakta durmaya çalışıyor!


**
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Sizi kabrinde huzursuz ettiğim için lütfen bağışlayın beni!
Nasıl söylesem dilim varmıyor ama söylemek zorundayım!
Kurduğunuz Cumhuriyeti’n pek emin ellerde olduğunu söylersem yalan olur!

Yani sizin kurduğunuz Cumhuriyetin birçok değeri, artık yok!
Daha doğrusu kabrinizden kalkıp da bir baksanız;
“Bu benim kurduğum Cumhuriyet değil!’ der misiniz bilemem ama çok şey değişti, çok!

Değişmek ne kelime, öyle gelişti, öyle gelişti ki, anlatamam!

Gerçi siz bulunduğunuz Beştepe’den zaman zaman kalkıp, tıpkı Afyonkarahisar tepesinde yaptığınız gibi, memleketin umumi manzarasına şöyle bir kuşbakışı yapıyorsunuzdur.
**
Öyle ileri geri konuşup da sizi tedirgin etmek istemem ama yine de o güzelim Cumhuriyetimizin geldiği durumla ilgili âcizane birkaç kelam da bulunmak istiyorum. (Tabii, sizin yüksek ve engin müsaadenizlerinizle!)

Hani, siz o veciz söylemleriniz arasında köylülerimiz için “Milletin Efendisi’ demiştiniz ya, artık onların efendiliği falan kalmadı.

Birçoğu köylerini terk edip kentlerin varoşlarında üç otuz paraya iş bulma yarışındalar!

Bulamayanlara da hükümetimiz pardon devletimiz “sosyal devletin gereği” makarna, nohut ve kömür vererek, yaşamlarını idame etmelerini sağladı/ sağlıyor(!)

(Tabii ki, kimseler duymasın-karşılığında da REYLERİNİ alıyor)
Köyde kalanlar da gübre ve mazot almaya bile gücü yetmediği için, nerdeyse tarımla uğraşmayı bıraktılar.

Nasıl yapsınlar ki, tüm girdiler dolar denilen Amerikan parasına endekslendiği için cesaret bile edemiyorlar.
(Anlayacağın ülkede tarım can çekişiyor, can! 

Samanı bile dışarıdan alır olduk!
Neyse siz yine de bunu duymamış olun Atam!)

***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!
Eee, kentin varoşlarına gidenler ne yapıyorlar derseniz; 
Ellerinde birer son model cep telefonları..
Dünyanın öbür ucundakilerle mesajlaşarak, günlerini gün ediyorlar derim!

Cep telefonu dedikte, artık teknoloji çağındayız, teknoloji ATAM!
Öyle sizin zamanınızdaki gibi telgraf falan da kalmadı!

Her şey teknolojik!
(Haa bunların hiç birini biz icat etmedik, hepsi gavur icadı söylemiş olayım!
Şu gâvurlar çok iyi insanlar; her şeyi yapıp bizlerin de kullanımına sunuyorlar.
İleri de zamanım olursa, onların bizlere yaptığı iyilikleri geniş geniş anlatırım.)

***
Biliyorum Atam, yine de orada (kabrinde) rahat değilsin gibi geldi, bana..
Bizim adımıza endişeleniyor, kaygılanıyorsun ya..
Hiç onları dert etme!
Her şey yolunda!
Ülkemizi derseniz, o da hala AB yolunda! 


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Büyük bedeller ödeyerek kurduğunuz, daha sonra 10-15 yıl gibi kısa bir sürede muasır medeniyet seviyesine ulaşması için gece-gündüz demeden milletle ele ele verip büyüttüğünüz, üzerine titrediğiniz Cumhuriyetimizin gidişatını soracak olursanız; tek kelimeyle pek iyi!
Memleket derseniz; güllük gülistanlık!


***
Yurdun dört bir yanını demir ağlarla öremedikse de, duble yollarla birbirine bağladık!
Anlayacağınız, ‘durmak yok, yola devam’ diyen hükümetimiz sayesinde!
Öyle geliştik, öyle geliştik anlatamam, sizden iyi olmasınlar!
Gece-gündüz memleket için çalışıyorlar!
Daha da çalışacaklar da... Ah bir de şu muhalifler, tekerlerine taş koymasalar!

Siz onları çok iyi tanırsınız, taş üstüne taş koymazlar ama ileri-geri konuşmaktan da geri kalmazlar!
Her şey değişti-gelişti, ama bir onlar gelişip-değişemedi!
Neyse ATAM, şimdi gelelim, sizin o ilkelerinizin durumuna?
Aslında hiç oraya gelmeyelim diyeceğim ya, siz merak ediyorsunuz biliyorum.
Söylemeye dilim varmıyor ama nasıl desem bilemiyorum.

Anlayacağınız Atam, sizin o ilkeleriniz;
Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Devrimcilik, Milliyetçilik ve Laiklik..
Hepsi demode oldu!

Biz de ya değiştirdik, ya da içlerini boşalttık!
Nasıl olur demeyin, oldu!
Ama adları kaldı, şimdilik onlara dokunmadık..
Belki ileri de değiştiririz, bilgin olsun!
Artık dünyada öyle sizin dediğiniz ilkelerin bir hükmü de kalmadı!
Anlayacağınız küreselleştik ATAM, küreselleştik!


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

İlkeleri geçtik, geldiğimiz noktada nerdeyse; ‘Atatürkçüyüm’ ya da sizin adınızdan söz etmek tehlikeli bölgede dolaşmaktan daha tehlikeli..
‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ diyenleri ise, ya çağın gerisinde kalmakla itham ediyoruz, ya da -ısrar edenlerse- darbecilikten yargılıyoruz.

Bu arada adınızı meydan cadde ve sokaklardan da kaldırdık/ kaldırıyoruz.
Tıpkı kurduğun kurumların tabelalarından T.C. ibaresini kaldırdığımız gibi.!

ATAM, bu gidişle size kabrinizde bile rahat vermezsek, hiç şaşırmayın!
Biraz gidişat oraya gibi.. ama yine de siz aldırmayın!
(Bu arada bir hatırlatmada bulunayım; sizden sonra gelen tüm liderlerin ülkelerinde de aynı durum yaşandı/yaşanıyor.

Anlayacağınız, çağ değişti çağ!
Öyle İZM falan da kalmadı, her şey küreselleşti.
Varsa yoksa küreselleşme!

Bakın, Sovyet Rusya’da Lenin’in adı bile kalmadı artık.
Gorbaçov diye biri çıktı, o döneme ait ne varsa, her şeyi silip-süpürüp attı!)
Durun..

Siz, hiç endişelenmeyin!
Çünkü burası Türkiye!
Ve sizi ve sizin eserlerinizi öyle söküp atacak, babayiğit de yok ortalıkta..
Olsa da sizin “Ben ‘her şeyi öğrettim, ama bir uşak olmayı öğretemedim” diye anlattığınız o Türk Milleti; asla onlara izin vermez, bilin!

Neyse ATAM, daha fazla başınızı ağrıtmayayım!
Her ne kadar, ülkeyi yönetenler, isminizi bile telaffuz etmekte zorlansalar da, hatta zaman zaman sağ kolunuz İsmet İnönü ve sizden iki ayyaş diye söz etseler de, duymayın onları!

Onların hepsi, demokrasinin bir cilvesi!
Bazen siyaset adamlarımız oy alabilmek için meydanlarda öyle laflar edebiliyorlar.
Biz oralı olmuyoruz, siz de olmayın!


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!
Biliyorum, ileri-geri konuşup sizi orada kaygılandırdım.
Daha fazla uzatmayacağım.
Aslında sizi bulmuş/ görmüşken anlatacak çok şey var ama, buna ne zaman, ne de sözcükler yeter! biliyorum..
Atam n’olur; kızma/darılma/gücenme bize!
Sizi bulmuşken, biliyoruz çenemiz düştü..
Ne yapalım, sizden başka bizi dinleyen ve anlayan yok ki, içimizi dökelim!
Başımızdakilerin işi başlarından aşıyor!
Ha bu arada saray-maray diye devasa işlerle meşguller ya, onu da anlatıp başınızı fazla ağrıtmayalım!
Belki birazdan kısaca söz ederiz, o kadar!


***

EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Biliyor, daha doğrusu tahmin ediyorum; kurduğunuz partiyi soracaksınız!
Merak etmeyin, şimdilik o dimdik denilmese de yerinde duruyor.!
Başında da adaşın Kemal (Kılıçdaroğlu) var.
Pek ona da rahat vermiyorlar, ya olsun!
Şimdi yeri değil, onu da belki bir sonraki mektubumda geniş geniş anlatırım.

***
Atam, izninizle biraz da dünyanın gidişatından haberdar edeyim.
Gerçi, siz Beştepe’den her şeyi görüyorsunuzdu da..
Şöyle ki; siz hakkın rahmetine kavuştuktan bir süre sonra, dünyanın başına Hitler diye bir deli musallat oldu!
Önce sağa sola saldırdı, sonra bir de dünya savaşı çıkardı.

Türkiye ne yaptı diye soracak olursanız; sizin sağ kolunuz yani İsmet Paşanız, ülkemizi o savaşa sokmadı.
Bu konuda hayli başarılı oldu olmasına da, istemeyenlere gel de anlat!
Orası çok karmakarışık Atam!

Anlayacağınız, sizin kurduğunuz kurumlara rahat vermedikleri gibi, İsmet Paşa’ya da vermediler/vermiyorlar.!
Hakkında ileri geri de konuşulmuyor değil.

Neyse Atam, onu da şimdilik geçelim.

***

Bin bir çile ile kurduğunuz kurumları soracak olursanız; onlar partiniz kadar şanslı değiller!
Çünkü ya bir çoğu kapatıldı, ya da üç otuz paraya, -biz yeterince işletemediğimiz için- yabancı şirketlere satıldı.!
Yukarıda da belirttiğim gibi, o gâvurlar hep bizi düşünüyorlar!

Yani bizden aldıkları kurumlarda ürettiklerini yine bize satarak, -bizi birçok zahmetten kurtarıyorlar ki, değme gitsin, görseniz siz bile şaşırırsınız!

Ohh ne rahat..
Yan gel yat..
Ne güzel hayat, değil mi Atam!


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Neyse Atam..
Hani, sizin ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ diye bir sözünüz vardı ya!
Artık onun da bir hükmü kalmadı!
Bırak yurtta sulhu, dost diyebileceğimiz bir komşu ülke bile kalmadı..
Nerdeyse hepsiyle, amiyane tabirle papaz olduk!

Yok bir stratejik derinlik,
Yok bir Yeni Osmanlı yaratma hayali/rüyası diye diye neredeyse Cumhuriyetimizin ruhuna fatiha okutur hale getirdiler.!

Bu gidişle; korkarım bir daha ki 10 Kasım’da sizi anmayı unutursak, sakın kızmayın!

***
Bunları söyleyip te, sizi kabrinizde bile rahatsız ettiğim için bağışlayın beni ATAM!
Kabriniz dedim de, aklıma geldi..
Hani kabrinizin yakınında bir çiftlik kurdurmuştunuz ve sizin isminiz verilmişti oraya, şimdilerde orada neler neler oluyor, anlatamam!

O güzelim ağaçlar; onca yürekli mimar ve mühendisin direnmesine, mahkemelerin de yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen kesilip, orta yerine dev bir saray yaptılar..

Hem de bin odalı..adına da AK-Saray dediler, nedense! 

***
Bu arada Çankaya Köşkü’ne ne oldu derseniz?
Halkın yaptığı bağışlarla 4500 liraya satın alıp yaptırdığınız, o köşk Sadrazama, -dilim çürçtü-Başbakana tahsil edilecekmiş. (Hoş, artık Başbakanlık da kalmadı ya..)!


Onu da yeni padişahımız, -yine dilim çürçtü- yeni Reis-i Cumhurumuzun açıklamalarından öğrendik..
Pek yakında padişahlığı da getirirler mi bilemem ama bizden önce dünya milletleri kalktı ayağa, o saray için ‘ne bu, gösteriş’ diye? bilesin..

Duydukça kızdığınızı, ‘asla olmaz-olamaz’ diye küplere binercesine hiddetlendiğinizi tahmin eder gibiyim..
Valla ne bir eksik, ne de bir fazla! Aynen böyle ATAM!

Ne olur, öyle kızma/hiddetlenme Atam!
Hani sen bize; o veciz konuşmalarının birinde ‘Hakikatleri söylemekten korkmayın!’ demiyor muydun?
Biz de, o sözünüzden hareketle, sadece olanları söylüyoruz.
Bilmem, yanlış mı yapıyoruz..

***
Tüm bunlar olurken;
Nerede MİLLET?
Nerede BASIN? derseniz, yine bağışlayın ATAM! dilim varmıyor, orasını söylemeye!

***
Biliyorum ısrar edeceksin, neyse söyleyeyim:
O senin yere göğe sığdıramadığın;
‘Ey Necip Türk Milleti’nin tüm fertleri, adeta birer rehine.!

Dur bir hele..
Rehine dedikse, başka milletlerin elinde değiller!
Sadece, -çoğunluğu yabancıların elinde olan- bankalara borçlu oldukları için, elleri kolları bağlanmış, dilleri mühürlenmiş gibiler..

Ve olanları da şaşkın şaşkın izlemekle meşguller!
Sesini çıkaranlar ise malum!
Ya paralel, ya terörist!


***
Ha yeri gelmişken, onu da söyleyeyim; Cumhuriyeti korumakla görevlendirdiğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki subayların bir çoğu, akla gelmedik iddialarla ya hapse atıldı, ya da ordudan atıldı..
Neyse ATAM, onu da anlatıp sizi daha fazla endişelendirmeyeyim!

***
Gelelim;
‘Milletin Ortak Sesi’ diye nitelendirdiğiniz BASIN’IMIZA ..
O’nun ya sesi kısıldı, ya da ses telleriyle oynandığı için farklı sesler çık(ar)ıyor..
Yani birçoğu adına havuz mu ne diyorlar, aklımız ermiyor. Oradan beslenerek sahibinin sesi oluvermişler!

Anlayacağınız Atam, ortada ne millet, ne de milletin müşterek sesi dediğin basın kaldı!

Durun hemen, ‘ne bu sessizlik?’ diye hiddetlenmeyin!

Yine de bir ses kaldı: ‘padişahım çok yaşa’ diye bağıranların sesi!
Şaka şaka Atam!

***

Kurduğunuz Cumhuriyet –şimdilik- hala dimdik ayakta!
İleri de ne olur bilemem, ama yine de endişelenme, olur mu ATAM!
“Ben ‘her şeyi öğrettim, ama bir uşak olmayı öğretemedim” dediğiniz Türk Milleti, onu ilelebet yaşatır diye düşünüyorum. (şimdilik)
Yine de siz ferah tutun, yüreğinizi!
Bakın.. bu 10 Kasım’da da sizi unutmadık!
Milletçe minnet ve şükranla anıyoruz!

***

EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Mektubuma son verirken, tüm bunlar olurken; ‘İrfanı hür, vicdani hür nesiller’yetiştirmesini istediğiniz ‘öğretmenlerim nerde’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
BAĞIŞLA ATAM, onların durumu hayli karışık!
Sendika diye bir şey icat ettiler!
Onlar da 6 ayrı sendikaya bölündüler.!
Kimi solcu,
kimi sağcı,
kimi şeriatçı,
kimi Atatürkçü ve ulusalcı diye bölünüp/parçalanıp bir avuç kaldılar.
Sendikalaşmaları güzel bir şey de Atam, giderek güçlerini kaybetmeleri yok mu?
Orası kaygılandırıyor bizi!
Bir de, “İrfanı hür, vicdani hür” dediğiniz nesillerinizin durumu endişelendiriyor bizi!
(Bir dahasına geniş geniş anlatırım, söz Atam...)


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV!

Bu arada, Laik eğitim ne oldu? diye de hiç sorma!
O’nu da bir güzel hallettiler ki, anlayana aşk olsun!
Neyse Atam, yine de siz bizi hiç merak etmeyin!
Biz aynen bildiğiniz gibiyiz!
Böyle kendi kendimize söylenip duruyoruz..
Seçim zamanı da gidip, oyumuzu yine ensemizde boza pişirenlere veriyoruz!
Anlayacağınız, birçoğumuz halimizden memnunuz!
Yani hiç bir şeyi tasa masa da etmiyoruz!
***
Neyse Atam, siz bizi bırakın da, siz Kabrinizde rahat mısınız?
Onu anlatın! 
Aslında ‘Gençliğe Hitabe’nizde
herşeyi çok açık ve net söylemişsiniz!


EY MAVİ GÖZLÜ DEV.. 
Atam daha önce gönderdiğim mektup sanırım elinize ulaşmıştır. 
(Hoş,size gönderilen mektubu kim engelleme cesareti gösterebilir ki Atam.. Bizimkisi de laf olsun! Sizin o cefakâr-vefakâr postacılarımız yani telgrafçı Hamdi Bey'in’öğrencileri, ne yapıp edip size o mektubu jet hızıyla ulaştırmışlardır.)


***
Atam, bir an kendimi Abdülhamit döneminde gibi hissettim!.

Siz od önemi çok iyi bilirsiniz- bir an mektubumun elinize ulaşması engellenecek hissine kapılıp endişelendim, bağışlayın..

Atam, öncelikle elinize geçen mektubumda yazdıklarım nedeniyle kabrinizde sizi huzursuz ettiğim için özür diliyorum. Çünkü memlekette olup olmayan şeyleri yazarak, sizin kaygılanmasına vesile olduğumu düşünüyorum.

Bir an sizin, sanki ülkede olan-bitenden haberiniz yokmuş, kanısına kapıldım. Ve kabrinizin bulunduğu Beştepe’den attığımız adımı, gittiğimiz yolu, -doğru ya da yanlış- yaptıklarımızı, kısacası her şeyi gördüğünüzü unuttum.. Ama sonra ise hemen farkına vardım, Atam!

Kaygılarımız için ne olur, bize kızma Atam,elimizde değil.!

Zaman zaman, yaşananlar karşısında haklı olarak kaygılanmıyor da değiliz. 
Oysa siz bizden kaygı ve endişeli olmayı değil, azim ve kararlı olmamızı isterdin, biliyoruz, bir an unuttuk!


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV..

Siz ki,bugünleri ta o günlerden; (1900’lü yılların başında.. daha henüz 20-21 yaşlarındayken..) görmüş, ilerleyen yıllarda yani Cumhuriyeti kurduktan sonrada Büyük Millet Meclisi kürsüsünden günlerce süren konuşmalarınızda da anlatmıştınız.

Bununla kalmayıp satır satır kaleme aldığınız SÖYLEV (nutuk) ve Gençliğe Hitabe’nizde de tüm çıplaklığıyla yazmış bir lidersiniz.

Bunları nasıl unuttuk, algılayamadık, göremedik ve düşünemedik Atam!
Bağışla, cahilliğimize ve toyluğumuza ver!
NeyseAtam, sizin o değerli zamanınızı, bu tür ayrıntılarla meşgul ettiğim için bir kez daha özür diliyor, affınıza sığınarak, önceki mektubumda eksik kalan birkaçkonu hakkında bilgi vererek noktalamak istiyorum.


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV..
Bu arada Atam, size mektup yazdığımı, özellikle sizin ‘İrfani hür, vicdani hür nesiller’yetiştirmekle görevlendirdiğiniz öğretmenlerimizden bir kaçına söylediğimde farklı farklı tepkiler aldım. 
Şöyle ki; kimileri,‘Niye Atamızı kabrinde öyle önemsiz ayrıntılarla rahatsız ediyorsun!’diye uyarırken..
Kimileri de, sizin her şeyi gördüğünüz ve bildiğiniz hatırlatmasında bulunurken, yine de‘Atamızı hatırlamanız iyi olmuştur’dediler..


***
Hepsi de bizim için yol gösterici ve öğretici.!

Görüyorsun Atam, sizin ‘İrfani hür, vicdani hür nesiller’ yetiştirmekle görevlendirdiğiniz öğretmenlerimiz, yine sizden aldıkları azim ve inançla, yine sizin Cumhuriyeti emanet ettiğiniz biz gençlere yol gösterici olma görevini –bitmeyen-tükenmeyen bir -kararlılıkla sürdürüyorlar.
Ne mutlu size Atam!


***

EY MAVİ GÖZLÜ DEV..
Sizin ne kadar ufku geniş, bilgisi derin ve geleceği çok önceden gören bir lider olduğunuzu bir kez daha görmüş olmamın mutluluğu ve heyecanı ile şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki;
Sizin kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti, yine sizin bizlere yol gösterici olarak emanet ettiğiniz Öğretmenleriniz ve onların yol göstericiliğinde;
Yine her türlü engellemelere, suçlanmalara, dışlanmalara, horlanmalara, özgür düşüncelerine saygı duyulmamasına rağmen, sizden aldıkları azim ve kararlılıkla Atası’nın yolunda yürüyen o gençlerin çabasıyla ilelebet yaşayacaktır!

Bundan zerre kadar bir kuşku duymuyor,sizin de duymadığınızı biliyoruz Atam..
Bugünleri,o engin ufkunuzla yüzyıl öncesinde görmüş ve Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini gençlere vererek, ne kadar haklı ve doğru bir karar verdiğinizi tüm dünyaya göstermişsiniz.. Şimdi daha iyi anlaşılıyor!


***
EY MAVİ GÖZLÜ DEV..

Bu duygularla mektubumu, sizin 20 Ekim 1927 tarihinde yaptığınız o önemli ve tarihi konuşma ile yani sizin ‘GENÇLİĞE HİTABENİZ’ ile noktalamak istiyorum:
Bir kez daha görüyoruz ki; siz bize aslında anlatacak, söyleyecek hiç bir şey bırakmamışsınız..

Her şeyi, o tarihi ‘GENÇLİĞE HİTABENİZ’ de çok açık ve net anlatmışsınız..
Bize düşen görev ise; sizin o hitabenizi aynı şevk ve heyecanla okumak.. okumaktır.!

Hem de sindire sindire.. söylediklerinizi sözcük sözcük, tüm hücrelerimizde hissedercesine okumak..
Gençleriyle, kadınlarıyla, köylüsüyle-kentlisiyle..

Öğretmenleri, mühendisleri, her yaştan yurttaşıyla..

Kısacası 7’den 70’e herkes..
Kalbinde/yüreğinde Cumhuriyet aşkı,Bağımsızlık güneşi ve sizin ilkeleriniz ışığında bir kez daha anlayarak, daha özümseyerek OKUMAK düşüyor..
Bu duygularla sizin o tarihi ve eşi bulunmaz öngörü yüklü, hitabenizle noktalarken, bir kez daha altını kalın çizgilerle çiziyorum..

Atam, siz kabrinizde rahat olun!
Cumhuriyet emin ellerde, ilelebet yaşayacaktır.!

Saygı ve hürmetle..

***

EY TÜRK GENÇLİĞİ!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
(Mustafa Kemal Atatürk/20 Ekim 1927)



Not: Bu mektubu sonuna kadar sabırla okuma zahmeti gösteren tüm okurlarımıza saygı ve şükranlarımı sunuyor, değerli zamanlarını aldığım için de özür diliyorum. N.K)




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

BİR KİTAP