- GENÇ DOKTORUN
- SÖYLEDİKLERİNİ
- DİKKATE ALMAK
- GEREKMEZ Mİ?
-
-
-
Şehrimizdeki tıp fakültesini birincilikle bitiren genç doktorumuz mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada tıp fakültesi binasının eksikliklerinden ve giderilemeyen sorunlardan bahsetmiş.
Oysa biz şehrimizde yüksek tahsil yapmaya gelen gençlerimiz için Hürriyet parkının bir kaç basamaklı girişine halı sermiş ve kendilerini evlerinde hissetmeleri yönünde mesaj da vermiştik.
Muhtemelen sayısal sıralamada ilk yirmi binde olan ve okuduğu tıp fakültesini birincilikle bitiren genç doktorumuzun tespitlerine diğer eğitim gören ve mezun olanlar da büyük oranda katılmaktadır.
İkbal Kent mevkiindeki eleştiri konusu olan bu bina esasında ikinci meslek lisesi olarak inşa edilmişti. Binanın bitmesine yakın bir vakitte şehrimizde üniversite kurulunca bina kullanılmak üzere devir edildi. Önce fen ve edebiyat fakültesi, arada rektörlük binası sonra da tıp fakültesi olarak kullanılmış.
Eskilerin muhabbetidir.
Kırsal da ahali siyasetçiyi çevirir, kasabasına ilçesine lise isterdi. Yöreden öğretmen olan birisine bir mühür verilip bir de müdür unvanı ile lise açılır, memleketli müdür sağa sola, il müdürlüğüne gidip gelir açılan okulun demirbaş ve öğretmen ihtiyacını karşılamaya, okulu tabir caizse adam etmeye çalışırdı.
Günler, aylar ve uzun yıllar geçti.
Artık lise isteme bitti.
ŞİMDİ HER İLDE
-
BİR ÜNİVERSİTE VAR.
Şimdi her ilde bir üniversite var. İlçelerde yüksek okul isteniyor. Siyaset ve idare de kayıtsız kalmıyor. Açıyorlar bir yüksek okul.
Kadim ilçemizde, ilçenin tam merkezinde özel idare binası içinde bir yüksek okul var. Apartman üniversite misali diyeceğim.
Öğrenciler teneffüs arasında cadde ve sokakta...
Zira okulun bahçesi yok. Kahvede çay içmek, az ötede çay bahçesinde tost da yemek de mümkündür. Akademik kadro mu? Olursa harika, olmazsa her ortamdan ders verecek uygun birilerini bulmak eğitiminin devamı için bir çaredir.
HERKES İÇİN ÜNİVERSİTE AÇILDI.
Puana göre tercih yapan hemşerimiz bir delikanlı ülkemizin Güneydoğusundaki en uçtaki şehirdeki üniversiteyi mecburen tercih etmiş. Evraklarını hazırlamış, Ankara'dan otobüse binip yola koyulmuş. Gitmiş de yol bitmemiş. Yorgun vaziyette bir gün sonra şehre ulaşmış. Otobüsten inip, şehri şöyle bir gözden geçirmiş. Pek tatmin olmamış. Zihninde ikna olamayınca bir çorbacı da çorba içip tekrardan otobüs yazıhane sine geçmiş, bir bilet alıp tekrardan Ankara'ya doğru yola koyulmuş.
Bu yazdığım bir gerçektir.
Bir gerçek daha yazayım. Bu bilgiyi de üniversite sınavlarında denetleme amaçlı görevlendirilen bir profesör arkadaşım anlatmıştı. Meselenin konu olduğu şehrin rektöründen dinlemiş. Üniversite kurulunca kampüs için arazi araştırmaya başlanmış. Şehrin çevresini gezip, incelemiş ler. Rektör bir geniş araziyi işaret etmiş. Etmiş de, burası kampüs alanı olmamış. Şehrin varlıklı sözü geçenleri kampüsü alanının nerede olacağına karar vermişler.
Rektör de ilk hayal kırıklığını yaşamış.
Bir vakitler şehrimize üniversite kurulması yönünde kulis çalışmaları yapılırken, dönemin iktidar partisinin gençlik kolları başkanının söylediği cümle hâlâ aklımdadır.
'Şehrimize milliyetçi ve muhafazakar bir rektör adayı arıyoruz.'
Bulamadılar. İlk rektör, ikinci rektör, üçüncü rektör.
On yedi yıl geçti.
Komşu Yozgat'ta Akdağ kampüsü yıllar önce faaliyete geçti.
ÇORUM'DA KAMPÜS VAR MI, YOK MU?
Karar öğrenci, akademisyen ve şehir halkına aittir.
Tıp Fakültesinde morfoloji binası yokmuş. Onkoloji hastanesinde de doktor yokmuş. Varmış da hasta sayısına göre yeterli değilmiş. Bina yapmak demek ki yetmiyor. İçini de tanzim edip yetkin personeli istihdam etmek gerekiyormuş.
Bina olmadan üniversite olur mu?
Açık öğretim fakültesi, eğitimi tv ile evlere taşımıştı. Açık öğretim dersleri de nihayetinde bir okul ortamı oluşturulmuş stüdyolar vasıtasıyla yapılıyordu. Açık öğretim eğitim için bir çözüm olarak görüldü.
Bilenler için hatırlayalım.
Açık öğretimin kahramanları Yılmaz Büyükerşen, Zülal Balpınar ve Michael Simith idi.
Aynadan kendimize ve gerçeğe bakmaya devam edelim.
Bina olmadan kurulan ilahiyat fakültesi için Mimar Sinan Mahallesindeki Kur'an kursu binası uzun yıllar ev sahipliği yaptı.
Kuzey kampüs olarak bilinen alanda bir inşaat her gelip gittiğimde gözüme takılıyor da neden bitmiyor?
Para mı yok?
Rektör geçenlerde bir açıklama yaptı.
Her olumsuz durumun kendi üzerine bırakıldığını ifade edip, biraz varlıklı kesimi, biraz da siyasetçileri eleştirdi.
Neyse üzerinde durmayalım.
Göç yolda derlenip, toparlanırmış.
Bir profesör hemşerimiz anlatmıştı.
Hamburg Teknik Üniversitesi 1480'li yıllarda yöreye taşçı ustası yetiştirmek için bir mesleki okul olarak kurulmuş. Okul geçen asırlar içinde gelişmiş ve teknik üniversite olmuş. Laquila şehri var. İtalya'da, Abruzzo idari bölgesinde bir şehir.
Roma şehrine yaklaşık bir saatlik mesafede ve şehrin nüfusu yetmiş binin biraz üzerinde, bu şehirde bir üniversite var.
Bünyesinde tıp fakültesi de var. Laquila şehri bir ortaçağ şehri, eski binalar, taş binalar, bir arabanın ancak geçebileceği, iki arabanın asla geçemediği sokaklar var.
İşte bu sokaklar arasında Laquila Üüniversitesi'nin rektörlük binasına denk geldim.
Taş bina, üç beş asırlık bir bina görünümünde, biz de olduğu gibi muhteşem bir giriş kapısı yok.
Kapının girişinde özel güvenlik de yok.
Sağa sola baktım. Acaba kimlik isterler mi düşüncesiyle bir görevli de göremedim. Az ötede bir masa ve bir kadın görevli, işinde yetkin herkesi dinleyip yardımcı oluyor.
REKTÖRÜN MAKAM ARABASI
-
VE ŞOFÖRÜ DE YOK.
Lojman da yok.
Döner sermayeden ödeme de yok.
Gösteriş yok.
Sadelik var.
Şehrin alt tarafında geniş alanlarda tıp fakültesi binası yapılmış. Zemin üzerinde iki kat ve perde beton ağırlıklı inşa edilmiş.
Asansör yok.
Ortalama yüz öğrencinin ders dinleme imkanı olan büyük sınıflar var. Geniş koridorlar da masalar var. Her masada dört öğrenci oturup rahatlıkla ders çalışabiliyor.
İnternet bağlantısı var.
Takip ettim. Kimi diz üstü, kimi tablet, kimi kitap, kimi de fotokopi üzerinde sessiz bir ortamda ders çalışıyordu. Arada çay, kahve ve su ve diğer içecekleri alabilecekleri otomatlar var. Akademisyenler için uzun bir koridor üzerinde tahsis edilmiş geniş odalar var. Çalışma masası, toplantı masası, projeksiyon, uygulama için labaratuvar ve olmazsa olmaz bir mikroskop da gözüme takılmıştı.
Binanın dışında bir fotokopici, az ötede Conad market ve yiyecek ve içecek satan Aramis cafe.
Fotokopi ve cafe için kimse rekabet içinde olmamış. Araya siyasetçi de girmemiş. Keza ünlü İtalyan mafyası da işin içine dahil edilmemiş. Cafe tam kapasite çalışıyor.
Kimsenin de işletmecinin ayağını kaydırıp, kendi çalıştırmak gibi bir niyeti de yok.
Bu kadar anlattım.
Laquila Üniversitesi'nin tarihi 1600 yılına kadar gidiyor.
İtalya ortaçağ ülkesi özelliklerini hâlâ koruyor.
Heykeller, heykeller...
Hani ağzını genişçe açıp, senin atan heykelden başka ne yaptı diyen sokak röportajı verenler var ya.
İtalya'da heykel yapmışlar.
AMA HER YERE HEYKEL YAPMIŞLAR.
Taş binalar yapmışlar.
Yüksek taş binalar.
Köprüler yapmışlar.
Dağları taşları şehirlere taşımışlar.
Heykel ve bina yapmışlar.
Bazen de taşları dağların üzerine taşıyıp, dağların üzerine şehirler yapmışlar.
Leonardo tarafından yapılmış ve düşünülmüş olanlar tam bir şaheser de, diğer sanatçıların yaptıkları da mükemmelik taşıyor.
Reform ve Rönesans hareketleri başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa'ya bilim ve sanatı taşımış.
Bilimsellik ön plana alınıp çalışma, araştırma ve geliştirmeye fırsat ve ortam verilmiş.
Matbaanın gelişi biz de gecikmiş ama Avrupa da taşın üzerine sanatsal yazılar kazınmış.
Bilim düşünülmüş, eğitim her ortama yaygın hale getirilmiş.
Üniversite ve profesör..
Üniversitede görev yapan profesör sayısı önemlidir.
Üniversitede bölümde ve branştaki ciddiyetin bir göstergesidir.
Yetmiş iki yaşında nöroloji profesörü Paula hocanın İtalya'da Roma şehrinin lüks bir semtindeki apartman dairesinde sade döşenmiş salonunda soğuk çay içerken sormuştu.
Aynı Tanrı'ya mı inanıyoruz?
Evet dedim.
İslâm dini Hz İsa ve Hz Musa nın varlığını kabul eder.
Bize başarı ve sağlık dilemişti. Kendisine hediye olarak Çorum leblebisini takdim edip ayrılmıştım. Leblebi hoşuna gitmiş. Bir sonraki ziyarete gelecek olursam tekrardan istemişti.
Kendimize ve derdimize dönersek, tıp fakültesini birinci olarak bitirip doktor olan gencimiz dertli, rektör de dertli, muhtemelen akademik personel de dertlidir. Hürriyet Parkı'nın basamaklarına halı serip evinizde gibi hissedin demek, galiba yeterli olmamış.
Yeni bir düşünce ve tatbikat gerekiyor.
uygun düşeceğini düşündüğüm Usta şair Behçet Necatigil'den bir şiir ile bitirelim.
Sevgileri yarınlara bıraktınız. Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız.
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz).
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Ne desiniz?
Genç doktorun söylediklerini dikkate almak gerekmez mi?