Bizim rüyamız ise bu ülkede özgürce gazetecilik yapabileceğimiz günlere yeniden kavuşabilmektir
- 801 NOTLARI/
- (Yılın son yazısı)
-
- HEPİMİZİN
- BİR RÜYASI VAR (DIR)!
-

- 29/12/2025
-
- GÜNÜN SÖZÜ:
- Bir ülkede yalakalığın getirisi, dürüstlüğün getirisinden fazla ise o ülke batar. (Montesguiev)
-
- ***
-
- HAFTANIN RÜYASI:
- ÖLMEDEN ÖNCE:
-
-
- Bu ülkede herkesin bir rüyası var /dır).!
- Bizim rüyamız ise bu ülkede özgürce gazetecilik yapabileceğimiz günlere yeniden kavuşabilmek..
-
- Sizce çok mu hayal, bu rüyamız!!
-
- Uğurlamaya çalıştığımız; 2025 yılına da aynı umutla girmiştik, hatırlarsanız..
- Yine 2026 yılına da aynı duygularla girmeyi arzuluyoruz.
-
- Bir iki gün sonra 2025 yılını daha geride bırakıp, yepyeni bir yıla gireceğiz.
- Yaşadıklarımıza baktığımızda; 'acaba hiç girmesek mi' demeden kendimizi de alamıyoruz.!
-
- Hani halk arasında konuşulduğu gibi; 'Gelen gideni aratır mı', bilmiyoruz, bilemiyoruz.
- Oysa 2025 yılında neler yaşamadık ki; hiç aklımızın bile ucundan geçirmediğimiz olaylara tanık olduk.!
-
- Artık bu ülkede 'olmaz; olamaz' diyeceğimiz, hiç bir şey kalmadı.!
- Kim der di; sağda bildiklerimizi SOLDA; solda bildiklerimizi SAĞDA göreceğimizi..
-
- Valla bunları bir iki yıl önce; mahalle kahvehanesinde söylemeye çalışsaydık, yiyeceğimiz dayağın haffi hesabı olmazdı!
-
- Ama çok şükür, artık herşeye alıştık.!
- Sizi bilmem ama; ben artık hiç bir şeye şaşırmıyorum.!
-
- Hani; 'uzaya dört gidişli; dört gelişli duble yol yapacağız' deseler, ona bile şaşırmayacağım.
-
- **
- Yine de herkesin bir rüyası, düşü, hayali vardır.
- Kimi kariyer yapmak, kimi iş bulup insanca bir yaşam sürmek..
-
- Kimi de mebus olup, memlekete millete hizmet vermek gibi..
-
- Neyse lafı uzatmadan bazı rüyaların listesine göz atalım:
- Bu arada Öcalan’ın, “Ölmeden barışı görmek istediği” öne sürüldü.
-
- Diğer bazı isimlerin de ölmeden önce görmek istedikleri şeyler ise şöyle:
-
- ERDOĞAN: Bir kez daha başkan seçilmek
- BAHÇELİ:Araba kolleksiyonunu büyütmek.!
-
- KILIÇDAROĞLU-: Yeniden CHP'nin başına geçmek.!
- DAVUTOĞLU: Bir kez daha iktidar saflarında yer alabilmek!
-
- BABACAN: Yeniden ekonominin başına geçmek!
- ARINÇ: Ağır ağabeyiliği sürdürmek.!
-
- YANDAŞ KÖŞE YAZARI: Cumhurbaşkanının uçağına binmek.!
-
- ASGARİ ÜCRETLİ: Pirzola.. (Basından)
-
- Aslında listeyi daha da uzatabilir, hatta yerel isimlerin ne gibi rüyası olduğunu da ekleyebiliriz..
-
- ***
-
- HANİ
- ‘HERKESİN
- BİR RÜYASI
- VARDIR’
- DERLER!
-
- Son günlerde yaşananlarla benliğimiz, kimliğimiz ve daha önemlisi de hafızamız darmadağın oldu.
- Ve daha da olacağı geride!
- Kimin eli, kimin cebindeymiş de yeni yeni haberimiz oluyor.
-
- Aslında haberimiz vardı da, duyarsızlığımız, vurdumduymazlığımız, adamsendeciliğimiz ve ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ kaçamaklığımız sonucu görmemezlikten geldiğimiz için pek ayırdına varamadığımızı söyleyebiliriz.
-
- Ve geldiğimiz noktada; bugün benliğimizden kimliğimize kadar her şeyimiz ‘dumura’ oldu.
- Yaşadıklarımız da bunun acı bir sonucu değil mi, aslında?
-
- Bizler kendi iç dünyamızın kabuğunu kıramadığımız için, çevremizde nelerin olup bittiğinin de farkına varamıyoruz..
-
- Ülkenin yurttaşı olmayı, sadece vergi ödemek, askerlik görevini yapmak, 5 yılda bir seçim sandığına gitmekle özdeş gördüğümüz için olacak ki, yapılan yanlışlıkları, uygulamaları bir film gibi izlemeyi yeğliyoruz.
-
- Çuvaldızları başkalarına batırırken, bir kez olsun iğneyi kendimize batırmayı düşünmediğimiz gibi aklımıza da getirmiyoruz.
- Hal böyle olunca da; yurttaşlığımız hep kadük kalıyor.
-
- Genelde büyük bir çoğunluğumuz; günü-birlik yaşadığı için olacak ki, küçük işlerden medet ummayı bir marifet gibi savunmayı/ bahaneler üretmeyi yeğliyoruz.
-
- Nazım Usta'nın da şiirinde dediği gibi; aslında hepimiz birer Akrep gibiyiz.
- Kendimizden güçlü gördüklerimiz karşısında korkuyor, tırsıyor ve kabuğumuza çekilip yaşamayı yurttaşlık sanıyoruz.
-
-
- Sonra da çıkıp, bu ülkeye demokrasi niye gelmiyor gibi söylenip durmuyor muyuz?
- Yurttaşlık denilince, aklıma hep 1945’li yıllarda yaşandığı anlatılan bir olay gelir.
-
- 1945’lerde Hitler Faşizminin terör estirdiği yıllar..
- Hani genelde o yıllara ait bilinen bir hikaye vardır, bilirsiniz..
- Hemen aklıma o hikaye gelir:
- 1940’larda Hitler Faşizminin terör estirdiği Nazi Kampları’nda yaşandığı anlatılan..
- Dilden dile anlatıla anlatıla bugünlere kadar gelen o hikaye...
-
-
- HATIRLATALIM:
-
- “Önce komünistleri götürdüler, sesimizi çıkarmadık..
- Sonra demokratları, sosyaldemokratları götürdüler..
- Sonra da sıra bize geldi..
- İşte o zaman ise tepki gösterecek hiç kimse kalmamıştı”
-
- ...
- Nazi Kampları’nda komünistlerin, sosyalistlerin, liberallerin öldürülmesine seyirci kalan, sıra kendisine geldiğinde de tepki gösterecek kimsenin kalmadığını gördüğünde, iş işten geçtiğini anlayanların takındığı tavır gibi, hep kendi çıkarımızı gözettik.
-
- Ve bugünlerde de o vurdumduymazlığımızın, o adam sendeciliğimizin acı faturasını ödemiyor muyuz?.
-
- Hem de gecikme zammı ve katma değer vergisiyle birlikte.
- Ve tüm bunlara rağmen, bizler yine sıcacık koltuklarımıza kurulacak, elimizdeki demli çaylarımızı yudumlarken, “NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ?” diye hayıflanmayı sürdüreceğiz.
-
- Sonra?
- Sonrası da belli.
-
- Yine birileri, ülke üzerinde korku terörleri estirmeyi sürdürecek..
- Yine birileri, “milli irade”den aldığı güçle, ülkenin kurumlarını hallaç pamuğu gibi atmayı sürdürecek..
-
- Demokrasi, basın özgürlüğü, adalet, yurttaşlık, insanca yaşam gibi evrensel değerler, birilerinin iki dudağı arasından çıkacak sözlerle tukaka ilan edilecek..
-
- En acı yanı da; en doğal yaşam hakkımızdan bile endişe eder hale geleceğimiz günlerin çok yakınımızda olmasıdır.
-
- Gidişat biraz oraya doğru gittiğimizi gösteriyor gibi!
- Biliyoruz; kiminiz bizi karamsar olmakla, kiminiz yazdıklaklarımızdan çok yazamadıklarımız olduğunu söyleyecek.!
- **
- Ve hasıl;
- En temel haklarımız bile birilerinin iki dudağı arasından çıkacak sözcükle askıya alınır mı diye kaygılanmadan da edemiyoruz.
- Demem odur ki; bizleri hiç iyi günler beklemiyor.!
-
- Belki de 12 Eylül’ün apoletli generallerinin o “NETEKİM” günlerini, mumla arayacağız..
- Ne dersiniz, YANILIYOR MUYUZ?
-
-
- KORKUNUN GÖLGESİ
- BİR KARABASAN GİBİ..
-
- Bu arada; Laik Türkiye Cumhuriyeti, kıyısından köşesinden yıpratılmaya çalışılmış..
- Atatürk İlke ve Devrimlerine saldırılar artmış..
- O’nun kurduğu kurumlar ya kaldırılmış, ya da içi boşaltılmış,,
-
- Neredeyse adından bile söz etmek yasak hale gelmiş..
-
- Korkunun gölgesi, bir karabasan gibi üzerimize çöktüğü için ne tepki gösterecek bir gücümüz, ne de bir medeni cesaretimiz kalmıştır.
- Hatta mecalimiz bile kalmamıştır..
- Adeta bugün o noktalara gelmiş gibiyiz.
- Ne dersiniz, fırsatı kaçırdık mı?
-
- Bana göre kaçırmış değiliz.
- Geç kalmış da olsak, daha fazla korkunç felaketlerin kapımızı çalmasını beklemeden, bir yerlerden başlayabiliriz diye düşünüyorum.
-
- TEK SEÇENEK:
- DEMOKRASİYE
- SAHİP ÇIKMAK..!
-
- Bizleri yıllardır sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye bölerek, bunu kendi emelleri için kullananlara karşı böyle durabiliriz.
- Onun için de ilk önce; demokrasimize sahip çıkmamız gerekiyor.
-
- Çünkü demokrasilerine sahip çıkamayan toplumlar ise sürekli, böylesi felaketleri kapılarında görmekten bir türlü kurtulamazlar.
- Ve bu görüldüğü gibi, bu tür felaketler kapımızı bir çalmaya başlarsa, gerisi de gelir.
-
- O zaman ortada ne Laik Cumhuriyet kalır, ne Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla birlikte yaşadığımız, ‘üniter devlet’, ne de bizleri birbirine bağlayan kültürel bağlar kalır.
- O zaman; kimimiz devrimci, kimimiz milliyetçi, kimimiz de ‘namazında niyazında Müslüman’ olsak ne yazar?
-
- Bugün yaşadıklarımız da aslında çok benzemiyor mu?
- Oysa iş işten geçmeden; her şeyden önce bu ülkenin birer yurttaşı olduğumuzun bilincine varmak için geç olmasa gerek..
-
- Ah bir bu ülkenin bir yurttaşı olduğumuzun farkına varabilsek!
- Bakın, işte o zaman; demokrasimiz kurum ve kuralları işlediğine tanık olacağız.
- Nedense bir türlü başaramıyoruz...!
- Ne dersiniz, yanılıyor muyuz?
-
- **

SAYGI VE ÖZLEMLE..
-
-
Bu arada 31 Aralık 2002 tarihinde daha henüz 48 yaşında aramızdan ayrılan meslek büyüğümüz; kentimizin deneyimli kalemlerinden gazeteci-yazar
-
Esat Mahmut TUNABOYLU üstadımızı,

-
12 Ekim 2014 tarihinde yine 48 yaşında kaybettiğimiz meslektaşım, dostum
-
Gazeteci Mustafa YOLYAPAR'ı,

-
4 Mart 2023 tarihinde kaybettiğimiz, emekli olduktan sonra basın dünyasına giren Gazeteci-Yazar Halil GÜLEZ ağabeyimizi
-
bir kez daha saygı, rahmet ve
-
özlemle anıyoruz. @öne çıkar
-
-
- #Çorum
- #demokrasi
- #adalet
- #işsizlik
- #kadıncinayetleri
- #açlık
- #yoksulluk
- #801notları
- #yasak
- #sansür
- #bsgmedya
|