• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER
Nihat KARALAR
bsgmedya@hotmail.com
SİZCE DE Mİ HAYAT TOZ PEMBE?
25/03/2016
BİR ÖĞÜT: Bir deli bir deliye, ‘Dün gece rüyamda yürürken ayağıma çivi battı.’ dedi.         
Öteki deli, ‘Niçin çıplak ayakla yatıyorsun, ayakkabınla yatsana!’ diye öğütledi.
***
Hayat nedir?
Daha doğrusu hayat denilince aklımıza ilk olarak ne gelir?
Baktığı pencereye ya da konumuna göre; herkesin bir hayat tarifi ve anlamı vardır..
Kimine göre; engin denizler gibi haşin ve coşkulu..
Kimine göre; zemherinin ayazı gibi soğuk ve kavrucu..
Kimine göre de; sevgilinin gülümseyişi gibi güzel ve sevecen..
***
Neyse konuyu iyice dağıtmadan, asıl konumuza gelelim.
Biliyorum, havaların hayli soğuk ve  hayli sıkıcı gününde böyle sıkıcı konular da çekilmez ya!..
Ne yapalım; ‘hayat denilen bu mecra’da bir kere yola çıkmışız/ yol almışız.
Onca yokuşa, onca inişe rağmen yolumuzdan dönecek değiliz ya.
Sizi bilmem ama, ben oldum olalı hayatın ne renk olduğunu pek merak etmişimdir.
***
SAHİ HAYATIN BİR RENGİ VAR MIDIR?
Kimine göre; siyah..
Kimine göre; beyaz..
Kimine göre de; hep toz pembedir.
Yani hayatın  herkese göre bir rengi vardır.
Tabii görebilirsek..
***
Zaman zaman yaşı kemale ermişler ve görüp-geçirmişlerden hayata dair çok şeyler duymuşuzdur.
Hepsi de hayatın zor olduğu, şakaya gelir yanı olmadığı üzerine kelam ederler..
Kimine göre hayatın rengi flu, kimine göre siyah/beyazdır.
Ama büyük çoğunluğu ise tozpembe olmadığı görüşünde hemfikirdirler.
Sahi hayatın rengi var mı, varsa ne renktir?
-Siz de hala hayatı toz pembe görüyorsunuzdur!
-Hele bir hayatın yükü omuzlarınıza binsin, siz o zaman görürsünüz, dünyanın kaç bucak olduğunu.
-Bu yaşlar sizlerin, başında kavak yellerinin estiği yaşlardır. Hele bir zaman ilerlesin, evlenip çoluk çocuğa kavuşun, o zaman neyin ne olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
-Şimdi sizler için ekmek elden su gölden.
Hele eliniz bir ekmek tutsun, alın teri dökün, o zaman aldığınız üç kuruşun kıymetini öyle bileceksiniz ki, neredeyse harcamaya bile kıyamayacaksınız.
***
Bu ve buna benzer konuşmalara günlük hayatta sıkça rastlarız.
Ne zaman hayatın zorluğundan bahsedilir, o zaman yaşı geçmiş, feleğin şöyle veya böyle sillesini yemiş olanlar, kendinden yaşça küçük olan yakınlarına bir güzel nutuk çekerler.
Sahi, hayat dedikleri nedir ki?
***
Yemek, içmek, giyinmek, cadde ve sokaklarda dolaşmak; ya da eve bir iki ekmek alıp gitmek midir?
Hayatı bir yol olarak görürsek, bizler de o yolun yolcusu olmuyor muyuz?
Kimimiz uzun koşar, kimimiz de genç yaşta yarıştan geri kalır, yani bir tür havlu atarız.
Kimimiz bu yarışta her türlü donanımla koşar, kimimiz de hiçbir desteği olmadan, kendi çabasıyla yarışta olabilmek için uğraşır-durur.
Olanağı olanlar için hayat; dikensiz bir gül bahçesi!
Olmayanlar içinse bir zindandan farksız gelir.
Özünde her ikisi için de hayat, hayattır.
Ama gel gör ki; hangisine sorsanız; hayatı anlatmak çok zordur...
"Ne sen sor, ne de onlar anlatsın!" misali gizemlidir.
Yine de hayat öyle basite alınacak şey değildir.
Her ne kadar on beşinde tozpembe, yetmişinde anlamsız gibi görülse de, yaşam çok ciddiye alınmalıdır.
Yok siz onu ciddiye almazsanız, o da sizi hiç mi hiç almaz...
Yani her şey karşılıklıdır.
Ölüm ile yaşam gibi!
Sevgi ile nefret gibi!
Teslim olmakla direnmek gibi…
Siz siz olun; asla hayatı ciddiye almamazlık etmeyin!
***
GADDAR, ACIMASIZ VE HAİN!
Bendeniz hayatı daha yeni yeni tanımaya başladım.
Başladım dedimse de, yine oluyor bir 30-35 yıl kadar.
O günden önce de bir tanışıklığım vardı, elbette. Ancak o gün anladım ki, o gün tanıdığım hayat ile bugün öğrendiğim hayatın birbirinden çok farklı olduğunun farkına vardım.
Benim bildiğim, tanıdığım hayat daha sevecen, daha candan ve insancıldı…
Oysa o, daha gaddar, acımasız ve hainmiş!
Aslında her iki hayatta aynı hayattı.
Yani birbirinden bir farkı yoktu…
Biz o güne kadar, hep onun iyi yönlerini gördüğümüz, ya da öyle görmek istediğimiz için, hep bize candan, sevimli ve güzel görünmüştü.
Ne zaman ki, onunla ilişkimiz karşılıklı bir diyaloga dönüştü, işte o zaman anladık ki, hayat öyle görüldüğü gibi değilmiş.
Ve o gün bugündür, onunla olan ilişkimiz bir türlü düzelmedi. Yani birbirimizi pek anlayabildiğimizi söyleyemem.
Ne olursa olsun; bir kez daha görüldü ki; ben onsuz, o da bensiz edemeyeceğe benziyor.
Bize düşen ise bu gerçeği artık kabullenmektir.
Ama bu kabulleniş, asla bir teslim oluş noktasında olmadı, o dayatıyor, bense çelimsiz bünyemde direnmeye çalışıyorum.
O gün bugündür bunun uğraşı içersindeyim.
Aslında hepimiz öyleyiz..
İşte o tarih, benim için bir dönüm noktasıdır.
Ve o gün bugündür, bunun bilinci içersinde hayatı daha da tanımaya çalışmaktayımdır.
Onu tanıdıkça insanları, insanları tanıdıkça da, hayatı daha iyi anlıyoruz.
Bu bir serzeniş değil!
Hayatta serzenişe yer yoktur.  
Çünkü bir kere serzenişe başladınız mı, 'o vakit birçok şeyle bağlarınızı koparmaya başlamışsınız demektir.'
***
'NE SİZ SORUN, NE BEN ANLATAYIM!'
İnsanın yaşamdaki amacı; bağları koparmak değil, daha da geliştirmek olduğuna göre; kendine düşen görev; yaşadığı hayatı tanımak için çaba harcamaktır.
Oysa çevremize o kadar çok insan vardır; hayattan bağlarını koparmış, yollarını ise tamamen ayırıp, kendi iç dünyasına dalmıştır.
Kime sorsanız genelde; "Ne sen sor, ne de ben anlatayım!" yanıtını alırsınız.
***
Ne olursa olsun; insan hayata küsmemeli, küsmek yerine onu tanımaya çalışmalıdır.
Onu tanıdıkça, insanları daha iyi anlayacak, onları anladıkça da yaşamına ayrı bir renk katacaktır.
Daha açıkçası onu anlamlı kılacaktır.
En ufak bir olayda pes etmek, havlu atmak baştan teslim olmak demektir.
İnsanın teslim olmak gibi bir hakkı var mı bilemem, ama bana kalırsa olmamalıdır.
Şahsen kendi adıma; teslim olmamak için direniyor, var gücümle mücadele etmeye çalışıyorum.
Zaten insan olmanın gereği; en ufak olay karşısında yılmak yerine, direnmek, mücadele vermek ve ayakta kalmaya çalışmak değil midir?
Bu fırsatı yakalamakta geç kalmış da değiliz.
Yeter ki, kendimizde o mücadele azmini bulmaya çalışalım:
Her şeyin sırrı, işte buradadır!
Önemli olan, bu sırrın farkına varabilmektir.
Kısacası; aslında hayat tozpembe değil, biz öyle görmek istediğimiz için 'pembe'gözükmektedir.
Ne dersiniz; yanılıyor  muyuz!
























2816 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

DEĞİŞİME DİRENEN(LER) HEP KAYBEDER! - 13/06/2017
Sizce değişim nedir? Değişim denilince, aklınıza bulunduğunuz durumdan farklı bir konuma yönelmek mi , yoksa başka bir deyimle 360 derece değişmek mi gelir.
TÜRKİYE'DE AYDIN OLMAK ve UĞUR MUMCU - 22/01/2017
Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak.. Daha doğrusu düşünüyor olmak çok zor ve tehlikelidir.. Hele de son günlerde nasıl zor olduğu daha net görüldü..
‘NESLİ TÜKENMİŞ KELAYNAK KUŞLARI’ GİBİYİZ! - 08/01/2017
Hasbelkader yerel ölçekte yazmaya çalışan bizim gibi yazar taifesi (onca yazarın çizerin bol olduğu bir kentte bizi de yazar takımına dahil ederlerse) olarak, doluya boşa yazarız.
YİNE FACİA..YİNE ACI VE GÖZYAŞI! - 01/12/2016
Hani bizim camiada yazı karalayanlar arasında bir genel anlayış vardır:
‘SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK’ DEĞİLİZ, HİÇ BİRİMİZ! - 17/11/2016
Sizce, insan kendi kendini aldatabilir mi? Zaman zaman kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkar, adeta kendimi bir savcı titizliğiyle sorgulamaya, yargılamaya çalışır ve kendime hep bu soruyu sorarım.
HAYATIMIZ OLDU TELE-VOLE! - 16/11/2016
Son yıllarda özellikle de özel televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte adeta ‘televole toplumu’ olduğumuz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
SAHİ, HAYATIN RENGİ VAR MIDIR? - 15/11/2016
Neyse konuyu iyice dağıtmadan, saadete yani asıl konumuza gelelim. Biliyorum, havaların hayli soğuyacağı ve giderek de çekilmez bir hal alan şu günlerde böyle sıkıcı konular da çekilmez ya!..
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR '12 EYLÜL' ANISI... - 12/09/2016
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR 12 EYLÜL ANISI... Bugün 12 Eylül.. Binlerce yurdum insanının zindanlara doldurulduğu, onlarca hatta yüzlerce insanımızın işkencelerle öldürüldüğü, henüz 17 yaşında olan Erdal Eren’in yaşı büyütülerek darağacına çekildiği,...
ORTADOĞU'DA KUYUYA TAŞI KİM ATMIŞTI? - 10/07/2016
Son günlerde sınır komşumuz, (hoş, iktidarın dış politikası sonucu ortada komşumuz diyebileceğimiz bir ülkede kalmadı ya) Suriye ve Irak’taki sıcak gelişmeler nedeniyle hızla büyük bir karamsarlık dehlizine doğru sürüklendik/sürükleniyoruz.
 Devamı

BİR KİTAP

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI