• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER
Müslim TUNABOYLU
bsgmedya@hotmail.com
KÖY ENSTİTÜLERİ VE KAZANIMLARIMIZ
18/08/2016

07 Temmuz 2012/M.Tunaboylu Yazıları (7)



Geçtiğimiz hafta sonunda yani 17 Nisan 2009 Cuma günü  69. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitülerinin geçen süreç içerisinde ülke insanına ne ölçüde yarar sağlamış, ya da ne ölçüde köstek olmuştur?
Son 69 yılın bir değerlendirmesine geçmezden önce “enstitü” sözcüğünün bir açılımına göz atalım:

Enstitü  sözcüğünün eşanlamına göz attığımızda; ‘akademi, anaokulu, darülfünun, dershane, fakülte, idadi, ilkokul, kolej, konservatuar, lise, medrese, mektep, okul, ortaokul, rüştüye, sultani, teknikokul’u görürüz.

İşte Köy Enstitüleri böyle çok eş anlamı olan bir sözcükle görevlendirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrasında ülkede yeni yönetimin bazı çalışmaları halkın aydınlanması yönünde uygulamaya koyması  kaçınılmazdı.

Okur-yazar olmayan halk nasıl aydınlanacaktı?

Bu sorunun yanıtını almak öyle sanıldığı gibi kolay değildi. Altıyüz yıllık bir dönemde genellikle başkentlik yapmış kentler çevresinde eğitim-öğretim çalışmaları yanında diğer kültürel çalışmalar gerçekleşmiştir. O dönemin aydınları halkın büyük bir bölümünün yaşadığı Anadolu’dan uzak kalmış, eğitim-öğretim yatırımları genellikle batıda gerçekleştirilmişti. Sayıları belirli olan kuruluşlar, çalışmalarını kendi yörelerinde geliştiriyorlardı. Batıdan doğuya  bağlayan yollar  ipek yolundan ibaretti. Seyyahlar ve tüccarların batıdan doğuya, doğudan batıya bu karayolları ile ulaşabildikleri, giderek artan cahil nüfusun eğitimden ve öğrenimden yoksun kalması genç yöneticileri olduğunca etkiliyordu.

Cumhuriyetin kurucuları halkın aydınlığa kavuşturulmasını öncelikle eğitim ve öğretime verilecek değerden geçtiğini  iyiden iyiye biliyor ancak bir savaş sonrası  ülke ekonomisi ile anılan atılımların yapılması olanaksızdı. Halkın kısa yoldan okur-yazar hale getirilmesi. için.1928 de yapılan Harf Devrimi’nin ülkenin her yanında uygulamaya konması  kaçınılmazdı. Anadolu’dan askere alınan erat içinden çavuş, onbaşı rütbesindekiler bir kaç yerleşim biriminde altı aylık bir eğitimden geçirilerek kendi köylerine gönderilmeye başlandı.

Bu kişilere EĞİTMEN dendi. Bunlar köylerde hem büyükleri hem de okul çağındaki çocukları okur-yazar hale getireceklerdi. Eğitmenlerin köylere gönderilmesi ile aydınlanmaya başlayan insanların yaşamında önemli ölçüde anlama ve becerme yeteneği gelişmişti.

Eğitmenlere, günlük yaşamında hemen her dalda kılavuzluk yapabilecek el kitapları uzmanlarca hazırlanarak dağıtılmıştı. Günün 24 saatin de eğitmenin yapacağı tüm çalışmalar bu kitaplarda mevcuttu. Üç yıl öğretim gören çocuklara üç yıllık eğitimden geçti şeklinde diplomalar verildi. Kırsal alanda diplomalı insanların sayıları artarken resmi bir yapıt olan okulların önündeki serenlerde Ay Yıldızlı Bayrağımız dalgalanmaya başlamıştı.

Eğitmenlerin eğitim-öğretim için gösterdikleri çabaların unutulması büyük bir haksızlık olur. Eğitmenli okullardan alınan diplomaların sayesinde çok sayıda köy çocuğu yüksek okullara dek okuma olanağı bulmuştur.
Ülkede okur-yazar sayısının yükseldiğini gören genç yönetim, Atatürk’ün direktiflerini yerine getirmek için TBMM’den 17 Nisan 1940’da Köy Enstitüleri Yasa Tasarısı’nı büyük bir çaba harcayarak yasalaştırmıştır. Köy Enstitüleri öğretmen yetiştirmek için ülke düzeyindeki  maarif yönetimine öğrenci alımlarını gerçekleştirmek yönünde yetki ile donatılmıştır. Eğitmenlerin büyük bir bölümü emekli oluncaya dek burada görevlerini sürdürmüşler, ülkede başlatılan eğitim seferberliğinin  ilk kahramanları olmuşlardır..

Köy Enstitüleri’nin kuruluş yasasının kabulü döneminde ülkemizdeki eğitim öğretim düzeyine bir bakalım.

Nüfusun %80’ni  kırsal alanda yaşıyor. Ağırlığın kırsal alanda olmasına karaşın Anadolu’da büyük köylerde Yatılı Bölge İlkokullarını görmekteyiz. Buralarda yönetimin biçimine de bir göz gezdirmekte fayda var. İlkokulun çevresindeki beş yada daha fazla köylerden okuma çağına gelmiş zengin aile çocukları buralarda okutulmakta, Yatılı Bölge İlkokulu’nun tüm giderleri çocuğu okula giden velilerce karşılanmaktadır.
İşte anılan bu bölge okullarından mezun olan çocuklar kentsel alanlara giderek öğrenimlerini yapmakta, eğitim görevlileri olarak kentlere ve kasabalara gönderilmektedir. Ülkenin birkaç yerindeki öğretmen okullarında yetişen bu köy çocukları genellikle köylere dönüş yapamıyordu. O nedenle kırsal alanda okur yazar oranı yok denecek kadar  azdı. Askerden köye gönderilen mektuplar ya köy katibi yada köye gelen tahsildarca okunuyordu. Haberleşme o dönemde mektuplarla sağlanıyordu. Anadolu insanının eğitimsizlik dramı bir türlü ortadan kaldırılamıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları eğitmenlerin Anadolu’daki hizmetlerini değerlendirmeden geçirdikten sonra, Köy Enstitüleri’nin ülke çapında kuruluşu gerçekleştiriliyor.

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bu okullardaki kadroların oluşturulmasında baş mimarlardır.

Köy Enstitülerinde kültür dersleri yanında iş eğitimi ile ilgili  dersler verilirken bu programların uygulanabilmesi için gerekli binalarda bu kadrolar ile büyük fedakarlıklar sonucu meydana getiriliyordu. Kısaca söylemek gerekirse Köy Enstitülerinde mesai bitince değil, iş bitince mesai bitiyordu. Öğretim kadrosu ile öğrenim gören öğrenciler bu tür bir çalışmadan yakınmıyor adeta gurur duyuyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı sürerken Anadolu’da büyük bir eğitim seferberliği böylece başlatılmış oluyordu. Köy Enstitüleri' nden beş yıl sonra köye dönün gençler gördükleri eğitim ve öğretimi buralara yansıtıyorlar, köy halkı cumhuriyetin kendilerine sağladığı böyle bir programın uygulanmasından çok memnundu. Okullaşma oranı artarken, okur-yazar sayısı da yükseliyordu. Köy çocukları ancak düğünlerde gördükleri Ay yıldızlı Bayrağımızı artık okullarının önüne dikilen serenlerde dalgalanırken görmekte, haftada iki kez yapılan bayrak törenine okul çevresindeki halkta katılıyordu. Bayrağa sevgi ve saygı giderek artıyordu.
Köylere atanan Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler okul bitişiğinde ya da yakınındaki topraklarda tarım ve hayvancılık yanında diğer sanat dallarının uygulamasını yapıyordu. Köyde çalışmak zordu, bu zoru da köy çocukları üstlenmişti. Köy Enstitüleri köylere açılan birer aydınlık pencereleri idiler. Köy gençleri okulda aldıkları eğitim ve öğretim sayesinde köyde oluşan çeşitli sorunları çözümlüyor, köylerde okullar dışında büyükler için akşamları halk dershaneleri açılıyordu. Bu kadar bir yükün altından kalkmayı başaran köy çocukları halka götürdükleri hizmet için ücret talebinde bulunmuyor kendisine verilen uygulama bahçesinin geliri ile günlük ihtiyacını karşılayabiliyordu.

Yurdun 21 yerleşim yerinde açılan Köy Enstitüleri sayesinde 20 bin dolayında genç eğitimden geçiyor ve kırsal alanda görev alıyordu. Bu hizmetler arasında öğretmenlik, sağlık memurluğu gibi hizmet damlarlı bulunuyordu. Öğretmenler köylerde, kültür dersleri yanında çocuklara tarım ve hayvancılık konusunda da bilgi verebiliyorlardı. Tarım çalışmaları genelde uygulamalı olarak yapılıyordu.

Aynı yolda aynı emek, gönüllerde tek bir dilek, Türk Köyünü önde görmek” dizeleri, önce  toprak ağalarını,daha sonrada toprak ağalarına yakın siyasilerin tepkisine neden oldu. Köy Enstitüsü mezunu olan öğretmenlerin köy çalışmaları giderek çeşitli tepkilere neden oluyor. Köy çocuklarının eğitim seferberliğindeki unutulmaz başarısı sürerken bazı cumhuriyet karşıtlarınca genç cumhuriyetin bu aydınlık ışığı köylere çok görüldü.

Mevcut yayın organlarının bir bölümü yıkıcı yayınlarını sürdürürken köy çocuklarına, ya da Köy Enstitüleri’ne arka çıkan olmadı. İçten ve dışarıdan yapılan baskılar sonucu Genç Cumhuriyetin en önde gelen kurumları arasında yerini alan Köy Enstitülerinin ömrü on yıl sürebildi.

Köylüyü aydınlatmada görevli bu gençler ne yazık ki çeşitli bahaneler yaratılarak, ya da bazı kolaylıklar sağlanarak 20 yıllık mecburi hizmet süresini kısaltarak, köylerden bu gençleri kent okullarına atamaya başladılar. Böylece günün 24 saatini köyde geçiren Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin çalışmaları birer efsane oldu adeta.
Köy Enstitüsü mezun öğretmenlerden bir bölümü Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü sayesinde yüksek örenim görme olanağı da buluyordu.

Bazı köy gençleri kırsal hayatta köyün yerini konu alan kitaplar yayınlamaya başlayarak kentlerdeki insanlara ulaştırmaya başladılar. Bu eylem, aydınlığın ülkenin her yanına yayılması olarak kabul edilmeliydi.

Rahmetli Fakir Baykurt’un “YILANLARIN ÖCÜ, Mahmut Makal’‘ın BİZİM KÖY” gibi yapıtları kırsal alandan ilk fışkıran baharın müjdecisiydiler.

Anadolu insanı Köy Enstitüleri sayesinde tanındı. Ülkenin düşmandan kurtarılması  milli birlik ve dayanışma içersinde gerçekleşmişti. Kırsal alanda yaşayan insanımızın da artık kentsel alanda yaşayan insanımızın yaşantısına benzemeliydi. Gelişen teknolojiden kırsal alanda yararlanmalıydı. Bu yararlanma olayının yakın zamanda gerçekleştirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Köy Enstitülerinin ülkeye getirdiği kazanımları sıralamaya başladığımızda en önde eğitim seferberliğini görürüz. 1928’de yapılan “Harf Devrimi “nin en önde uygulayıcıları olarak Köy Enstitüsü mezunu öğretmeni köy öğretmenlerini görüyoruz.

Ülkenin aydınlanmasın- da ve kalkınmasında köy çocuklarının gösterdiği çabaları bir kenara iterek görmezden gelemeyiz. Köy Enstitüleri’nin  eğitim-öğretim yanında çeşitli sanat dallarının kuruluşunda da öncü kuruluşlar olduğunu, teknolojinin kırsal alana ulaşmasını sağlayan başlıca etken olduğunu, modern tarımın getirdiklerini benimsetmede olduğu gibi giyim ve kuşamda örnek kuruluşlar olduğunu da anımsamalıyız.
1940’lı yıllarda ülkede görülen sıtma ve trahom hastalığı ile mücadelede Köy Enstitüleri’nin de izlerini görmek mümkün.

Sağlık memurları at sırtında görev alanlarını dolaşarak bu mücadelede en önde gelen kamu görevlileriydi. Tarım alanındaki gelişmelerin köylerle uzanmasında anılan bu okulların yetiştirdiği kadrolarla sağlandığını, pratik öğrenimler sonucu edinilen  meteorolojik bilgilerin de uygulamaya konulması yıllar önce köy enstitüsü mezunu öğretmenler sayesinde kırsal alana uzanabilmiştir. Köy enstitüsü öğretmenler sayesinde köyler ecza dolapları  ile tanışmıştır. Öğretmenler bu ecza dolapları sayesinde meydana gelen küçük olaylara müdahalede en etken birer sağlık köşeleriydi.
69 yıl önce kurulan Köy Enstitüleri, kapanışlarından sonra her yıl 17  Nisan’da düzenlenen törenlerle anılmaktadır. Anılan törenlere giderek katılımların arttığını gözlemlemekle mutluluk duyduğumuzu genç kuşağın geçmişi çok iyi değerlendireceklerine inanıyoruz. Köy Enstitülerinin bugünün koşullarına göre tekrar ele alınması halinde ülkenin kalkınmasında önemli katkılar sağlanacağına inanıyorum.
Köy Enstitüleri’nde unutamadığım bir uygulamayı sizlere aktarmadan edemeyeceğim.
1940’lı yıllarda en etkin olarak Ankara Radyosu’nu görüyoruz. Her sabah kahvaltı öncesi okulun cumhuriyet meydanında gösteri için gerekli hazırlıklar yapılır. Radyo her gün aynı saate beden eğitimi saatini başlatır. Beden Eğitimi öğretmeni yönetiminde yaklaşık on beş dakikalık bir toplu hareket saati başlar. Okul meydanındaki bine ulaşan sayısı ile öğrencilerin toplu hareket yapmaları  ne güzel bir görünüm sergilerdi. Her gün yeni hareketlerin uygulanması öğrenciler için unutulmaz anılar olmuştur. Öğretmen olarak gönderildiğim köy okulunda bende derse girmezden önce beden eğitim hareketlerini yapardım, Çocuklar bu saatin başlamasını beklerlerdi diyebilirim. Çocukların beden eğitim çalışmalarını okul çevresinde anne ve babaların, yada kardeşlerin ilgi ile izlemesi bir başka anlam taşıyordu diyebilirim.

Şimdi insanların salonlara giderek beden hareketleri yaptığını biliyoruz. Bugün bazı tv kanallarında beden hareketlerini bayanlı baylı gösterimi  bana 1940’ lı yılları anımsatmaktadır. Bizim çalıştığımız  o yıllarda spor malzemelerini edinmek mümkün değildi. Ancak biz Köy Enstitüsü döneminde aldığımız pratik öğretiler sayesinde köylerde voleybol için gerekli olan fileyi kız öğrencilerimizin becerileriyle kendimiz örerdik. Voleybol filesinin yapımının tamamlanmasından sonra iki direk arasında gerilerek asılması sonucu yapılan karşılaşmaların heyecanlı anlarını unutmak mümkün değil, öğrencilerin kazanımlarını ortaya koymaları öğretmen olarak bizi çok sevindiriyordu.

Yıllar sonra karşılaştığım bir öğrencim, okulda yaptıkları değişik spor dalları faaliyetlerini devamlı anımsadığını, şimdiki kuşağın çok şanslı olduğunu, bu şanslılığı iyi değerlendirmeleri gerektiğini söylemesi beni olduğunca duygulandırdı diyebilirim.  
Sağlıklı ve başarılı günler sizinle olsun.  

Saygılarımla.    



1025 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

YENİ YILI KARŞILAMAYA HAZIRLANIRKEN/SON YAZISI - 27/12/2020
Yazarımız Müslim Tunaboylu, 2020 yılının son yazısını kaleme alırken, yaşamının son yazısını yazmış.. Özlemle anacağız
YAŞADIKÇA YAŞANANLAR: 1930’LI YILLARDAN BİR ANI… - 23/07/2017
Alışık olmadığım bir tümce ile siz okurlarıma geçmiş ile ilgili bazı olayları anımsatmak istiyorum. Beni anlayacağınızı umut ederek yaşamdan kesitleri sıralamaya başlamak istiyorum.
TEKERLEĞİN GÜCÜ VE ÖZGÜRLÜKLER - 18/10/2016
İnsanoğlunun dünyayı tanıması öyle kolay olmamıştır. Yazımın başlığında belirttiğim ‘tekerlek’ insanoğlunun en önde gelen yardımcısı olmuştur.
MÜSLÜM TUNABOYLU’NUN HATIRALARI - 25/08/2016
Müslüm Tunaboylu, 1932 yılında Bulgaristan’ın Şumnu İl’ine bağlı Yenipazar İlçesi’nin Söğütlü Köyü’nde dünyaya geldi. Babası çiftçilikle uğraşıyordu.
‘YAŞADIKÇA YAŞANANLAR’ UNUTULMAYAN GÜNLERİMİZ - 22/08/2016
Unutulmayan sayısız günlerimiz vardır. Onların bazılarını gereğince değerlendirir, geleceğe devrederiz. Ama bunun yanında bazı günleri nedense unuturuz.
'YAŞADIKÇA YAŞANANLAR' DEMİRYOLU-HAVAALANI - 22/08/2016
Avrupa'dan Anadolu'ya göç edişimizde bizi İstanbul Tuzla’dan Amasya'ya kadar taşıyan demir rayların üzerindeki güç çok ilgimizi çekmişti.
OLAYLAR VE İNSANLAR - 21/08/2016
Bugün sizinle çok değişik bir gezinti yapmak istiyorum. Okurlarımın benimle gezinti yapmalarını istemek bir bakıma uygun gözükmeyebilir.
TEKNOLOJİYE NEDEN AYAK UYDURAMIYORUZ? - 21/08/2016
Günümüzün kuşağı her nedense gelişen teknolojiye rağmen bürokrasiden vatandaşı kurtaramıyor ya da kurtarmak istemiyor. Bu sorumuza bürokrasinin her kademesinde görev alanlar yanıt verebilirler
ODUNDAN DOĞALGAZA YOLCULUK - 21/08/2016
Sizinle biraz geçmişe bir gezi yapmak istiyorum. Yaşlı kuşak eski günlerini bir kez daha anımsarken, genç kuşakta biz yaşlılara göre daha şanslıyız diyebilecekler.
 Devamı

BİR KİTAP

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI